17 Mayıs 2010 Pazartesi

Kafamı Kaybettim, Bulanların İnsaniyet Namına...



Evet efendim. Öyle böyle değil. Vallahi de kaybettim sahip olduğum azıcık kafayı. Hayatta yapmadığım hataları ard arda sıraladım sabahtan bu saate. Daha da ne gerizekalılıklar yapacağımı düşünüp duruyorum. Hatta sevgili blog sindim kapının kenarına, tir tir titreyerek çömeldiğim noktadan yazıyorum sana. O derece korktum zaten azıcık olan zekamın son kırıntısını kaybettim diye.

Kafamın yerinde yeller estiğinin ilk işaretini sabahınan iş yerime parkettiğim pontiş verdi (siz pontişe halk arasında araba diyorsunuz, bense birbirine tontiş, aşkiş, kişniş diyen gıcık çiftlere bir nazire olarak ona pontiş diyorum, ne de olsa son yıllardaki tek istikrarlı ilişkim bu keratayla oldu). Öğlen yemeğinden sonra bir baktım ki garibimin farlarını açık bırakmışım! Akşama kadar açık kalsaydı o farlar, belli ki pontişin kafasız sahibi bir de aküsüz kalacaktı. Yaptığım salaklık yetmemiş olacak ki, öğleden sonra güzelim kot montumu giden-gelenin haddi hududu olmayan cafe'de unutmayı başardım. Montun yokluğunu farketmem 2 saatimi, montun yokluğu ile kafamın yokluğu arasındaki paralelliği kuruşum da 1 dakikamı aldı. Cafe'nin zeki çalışanı montun bana ait olduğunu düşünüp bir kenara ayırmış olmasaydı, kapanın elinde kalırdı şüphesiz. Ama çocuk benim aksime basbayağı kafa-zeka sahibiydi.

Şimdi bu ani kafa göçünün nedenleri üzerine araştırma yapmak zorunda kalacağım ve takdir edersiniz ki, olmayan kafayla bunu başarmak imkansız gibi görünüyor.

0 yorum:

Yorum Gönder