Şu beyin denen organın nerede ne icad çıkaracağı pek muamma bir mesele. Hele bir de insanın aklında olmayan bir konuyu bomba gibi meydana atıp pıtır pıtır kaçışan o gri beyin hücreleri yok mu (bu vesileyle Hercule Poirot'ya selam ederim), onlar da resmen beyin teröristi!!!
Dün bu ayrılıkçı grubun saldırısına uğradım. Oturmuş derin bir huzurla kitap okuyordum. Sonra birden kendimi bodrumda buldum. Nalet gri beyin hücreleri, eskiden alıp bir gün yaparım diye bir kenara sakladığım kağıt ev modellerini gündeme taşıyıp onların nerede olduğunu acilen bulmazsam görme merkezime molotof kokteyliyle saldıracaklarını deklare etmişti çünkü!
Durduk yerde çerçöp cangılı bodruma girip, en son 97'de gördüğüm kartonları aradım. Her nasılsa buldum kendilerini. Bir grubunu seçip odama çıkardım. Sonrası ise yarı bulanık... Bir ara yakındaki bir çarşıya yapıştırıcı ve maket bıçağı bulmak için baskın düzenlediğimi hatırlıyorum. Bir ara da yemek yemem gerektiğini anımsamayı başardım sanırım. Ama o kısım da çok puslu. Hatırımda kalan tek net şey yapıştırıcı içinde kalmış parmaklarıma bakıp, çocukluğumu anımsadığım ve tahminen çocuk gibi gülümsediğim kısım. Evet sevgili blog. kısmi bir deliliğe sürüklenerek gece 12'ye kadar kestim, kıvırdım, büktüm, yapıştırdım ve bir de küfür ettim. Küfrün sebebi tasarımcıların bazı detaylarda yaptıkları feci hatalardı. Kağıttan bir raflı dolap yaptığınızı varsayın. Rafların içine kağıttan şekerleme kavanozları ve bisküvi kutuları yerleştirmeniz gerektiğinde bir bakıyorsunuz ki bu mini mini objeler, o mini mini rafların arasına girmiyor. Herneyse, olumsuz detaylarda oyalanmayayım... Minyatür mekan ağır ağır meydana çıkmaya başladıkça, yaptığım işten aldığım zevk giderek başımı döndürdü. Gevurlar öylesine detaylı hazırlamış ki bakkal tükkanını akıllara zarar. 1900'lerin başına ait her tür ıvır zıvır var kesip bükerek üç boyutlu hale getirmeniz gereken. Siz diyin meyve kasaları, ben diyim çikolata kutuları, siz diyin kağıt masalar, ben diyim halılar, kasalar, sepetler... Uzun zamandır yaptığım hiçbir şey bu kadar huzur ve mutluluk vermemişti bana.
İşleyen demirin ışıldayacağını söyleyen atalarıma ve 80'lerin oyuncak grupları içindeki pek değerli yerlerini belirtmeyi unuttuğum kağıt bebeklere buradan selam ederim.
0 yorum:
Yorum Gönder