30 Ocak 2017 Pazartesi
28 Ocak 2017 Cumartesi
26 Ocak 2017 Perşembe
23 Ocak 2017 Pazartesi
Canım Yaa Sen Hangi Mahalledensin???
İçinde yaşadığım ülkenin en yabancı kaldığım hadisesi yerli kanallarda eğlencelik namına yayınlanan programlardır. Yerli diziler ve bu dizilerden türeyen tv yıldızları konusundaki zır cahil hallerimi çevremdekiler yakından bilir. Sohbet esnasında hali hazırda popüler olan bir diziye, yahut dizi yıldızına atıf yaptıkları zamanlarda oturup Bilal’e anlatır gibi anlatırlar bana neyi kastettiklerini. Ben de kimseyi kırıp üzmemek adına anlatılan mevzuyu pek güzel anlamış gibi hevesle baş sallama hareketi yaparım. İçeriğini yaklaşık 5 saniye sonra unuttuğum bu bilgilendirme seanslarının değerini hayatımın en dramatik günlerinden birinde anladım.
Dramatik bir gündü; çünkü bahsi geçen cehaleti olup olabilecek en biçimsiz yerde, yani bir cenaze töreninde sergileyip, yas tutmakta olan dünya kadar insanın içinde sıkı bir rezalete imza atma noktasına geldim.
İş çevresinden bir arkadaşa baş sağlığı dilemek için gittiğimiz caminin avlusu, namazı kılınacak olan birkaç cenazeye birden ev sahipliği yaptığı için olsa gerek, alabildiğine kalabalıktı. Yüzlerce insan cenaze namazı öncesindeki zamanı tıklım tıklım avluda baş sağlığı dilenecek cenazenin muhataplarını arayıp bulmaya çabalayarak geçirmekteydi.
Ben de bu kalabalığın iyice nevri dönmüş bireylerinden biriydim. Bildiğiniz anlamda omuz omuza duran kalabalığı yararak iş arkadaşlarımı arayıp durmaktaydım. Ancak bulabildiğim yegane kişi beş dakikada bir karşı karşıya gelip birbirimize dikkatle baktıktan sonra ayrı yönlere dağıldığımız, kesinlikle tanıdığım ama nereden tanıdığımı bir türlü çıkaramadığım bir adamdı.
Kalabalıkla birlikte daireler çiziyor, sağa sapıyor, sola dönüyor, bir ileri iki geri yürüyor ve yine birbirimize ulaşmayı başarıyorduk. İkinci karşılaşmadan sonra bu kumral saçlı, kızıla çalan kirli sakallı, güneş gözlüklü, hafiften kısa boylu adamın eski bir okul arkadaşım olduğuna kanaat getirdim. Ancak ilk-orta ve lise yıllarının simalarını geriye hiç iz bırakmadan silen beynim vardığım sonucu desteklemekten bihaberdi.
“Yok yok,” diyordum kendi kendime. “Okuldan değilse, kesin mahalleden bir arkadaş!” Fakat bu bir türlü çıkarılamayan arkadaşın şehirler arası gezintilerle geçirdiğim çocukluğumun hangi şehrinin hangi mahallesine ait olabileceği konusu başlı başına bir problemdi.
Ben işin içinden çıkamazken üçüncü karşılaşma ve karşılıklı duraksayıp üçüncü bakışma gerçekleşti. Elektiriksel aktiviteler konusunda arap saçına dönüp mantık devrelerini kullanım dışı bırakan beynim ağzıma büyük ihtimalle “Canım yaa, nerden tanıyorum ben seni? Hangi okuldan, hangi mahalledensin?” laubaliyetindeki talihsiz soru dizisini biçimlendirme emrini vermek üzereyken gözüm yakasına iğnelenmiş siyah beyaz fotoğrafa kaydı. Fotoğrafta bizimle yaşıt görünen, gencecik bir adam vardı. Kim bilir hayata ne şekilde veda eden bu genç adamın hatırasına saygısızlık etmemek adına açılmaya hazırlanan çenemi kapatıp bir kez daha yönümü kaybetmek üzere kalabalığın arasına daldım.
Cenaze namazı kılındı, insanlar kendi cenazelerini takiben avluyu bir bir boşalttı. Gün sona erdi. Arabayla eve dönüş yoluna düşüldü. Tam içinde yaşadığım mahallenin sınırlarına girerken durma eylemi yapan beynim fütursuzca çalışmaya başladı. Ve ossaniyede kumral adamın henüz sonlanan Yabancı Damat dizisinin başrol oyuncusu Özgür Çevik olduğunu; karşılaştığımız anlarda bakışıma karşılık veriş nedeninin ise ‘Ne olur bari burada bulaşmayın bana!’ yalvarışının sessiz bir dışa vurumundan ibaret olduğunu anlama ayrıcalığına eriştim.
Dramatik bir gündü; çünkü bahsi geçen cehaleti olup olabilecek en biçimsiz yerde, yani bir cenaze töreninde sergileyip, yas tutmakta olan dünya kadar insanın içinde sıkı bir rezalete imza atma noktasına geldim.
İş çevresinden bir arkadaşa baş sağlığı dilemek için gittiğimiz caminin avlusu, namazı kılınacak olan birkaç cenazeye birden ev sahipliği yaptığı için olsa gerek, alabildiğine kalabalıktı. Yüzlerce insan cenaze namazı öncesindeki zamanı tıklım tıklım avluda baş sağlığı dilenecek cenazenin muhataplarını arayıp bulmaya çabalayarak geçirmekteydi.
Ben de bu kalabalığın iyice nevri dönmüş bireylerinden biriydim. Bildiğiniz anlamda omuz omuza duran kalabalığı yararak iş arkadaşlarımı arayıp durmaktaydım. Ancak bulabildiğim yegane kişi beş dakikada bir karşı karşıya gelip birbirimize dikkatle baktıktan sonra ayrı yönlere dağıldığımız, kesinlikle tanıdığım ama nereden tanıdığımı bir türlü çıkaramadığım bir adamdı.
Kalabalıkla birlikte daireler çiziyor, sağa sapıyor, sola dönüyor, bir ileri iki geri yürüyor ve yine birbirimize ulaşmayı başarıyorduk. İkinci karşılaşmadan sonra bu kumral saçlı, kızıla çalan kirli sakallı, güneş gözlüklü, hafiften kısa boylu adamın eski bir okul arkadaşım olduğuna kanaat getirdim. Ancak ilk-orta ve lise yıllarının simalarını geriye hiç iz bırakmadan silen beynim vardığım sonucu desteklemekten bihaberdi.
“Yok yok,” diyordum kendi kendime. “Okuldan değilse, kesin mahalleden bir arkadaş!” Fakat bu bir türlü çıkarılamayan arkadaşın şehirler arası gezintilerle geçirdiğim çocukluğumun hangi şehrinin hangi mahallesine ait olabileceği konusu başlı başına bir problemdi.
Ben işin içinden çıkamazken üçüncü karşılaşma ve karşılıklı duraksayıp üçüncü bakışma gerçekleşti. Elektiriksel aktiviteler konusunda arap saçına dönüp mantık devrelerini kullanım dışı bırakan beynim ağzıma büyük ihtimalle “Canım yaa, nerden tanıyorum ben seni? Hangi okuldan, hangi mahalledensin?” laubaliyetindeki talihsiz soru dizisini biçimlendirme emrini vermek üzereyken gözüm yakasına iğnelenmiş siyah beyaz fotoğrafa kaydı. Fotoğrafta bizimle yaşıt görünen, gencecik bir adam vardı. Kim bilir hayata ne şekilde veda eden bu genç adamın hatırasına saygısızlık etmemek adına açılmaya hazırlanan çenemi kapatıp bir kez daha yönümü kaybetmek üzere kalabalığın arasına daldım.
Cenaze namazı kılındı, insanlar kendi cenazelerini takiben avluyu bir bir boşalttı. Gün sona erdi. Arabayla eve dönüş yoluna düşüldü. Tam içinde yaşadığım mahallenin sınırlarına girerken durma eylemi yapan beynim fütursuzca çalışmaya başladı. Ve ossaniyede kumral adamın henüz sonlanan Yabancı Damat dizisinin başrol oyuncusu Özgür Çevik olduğunu; karşılaştığımız anlarda bakışıma karşılık veriş nedeninin ise ‘Ne olur bari burada bulaşmayın bana!’ yalvarışının sessiz bir dışa vurumundan ibaret olduğunu anlama ayrıcalığına eriştim.
O gün bana koca çenemi açtırmayan bütün iyi güçlere şükürler olsun…
19 Ocak 2017 Perşembe
17 Ocak 2017 Salı
13 Ocak 2017 Cuma
Atatürk Ay'la Selamlaşırken
Bu sabah yakalanabilecek en nadir manzaraya şahitlik ettim.
Büyük Ata'nın ayla selamlaşmasını izledim.
10 Ocak 2017 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)