Durduramıyorum kendimi sevgili blog. Yemekteyiz programını gördüm mü, geçip gidemiyorum artık o melun kanalı. Bilerek tam karnımın acıkmaya başladığı saatlerde çıkıyor karşıma. En sevdiğim bölüm mutfakta çekilen kısım. Ocağın üzerinde fokur fokur kaynayan tencereler, cızır cızır cızırdayan tavalar nasıl da büyülüyor beni. Profilimde de belirttiğim gibi alerjiğimdir mutfağa. İddia ediyorum benden yeteneksizi, bilgisizi, körcahili de bulunamaz mutfak meselelerinin. Kabusun ayaklı formu!!! Zavallı kuzenlerime geçen yaz atmasyon bir makarna sosu hazırlamıştım. 14 yaşındaki iki velet yarılmıştı gülmekten. Ortaya çıkan şeyi ben de anlayamamıştım zaten. Sostan başka herşeye benziyordu. Ya da yeryüzü üzerinde yaratılmış hiçbir şeye benzemiyordu. Bakan kişinin bakış açısına göre değişir...
Ama bu yemekteyiz programı yok mu... Becerikli becerikli yemek hazırlayan tipleri izlemek beni bir nevi transa geçiriyor. Taktirle, hayranlıkla izliyorum malzemelerin kesilişini, doğranışını, renk renk yeşilliğin salataya dönüşümünü, sarmaların, dolmaların meydana çıkışını. Ama mutluluğum kısa sürüyor. Adına misafir denen o kelekler gelip de o güzelim yemekleri iki didikleyip bir kenara öteleyince, hepsini Xena usülü buğulama yapmak istiyorum. Bir ipin ucunda sallanarak masanın orta yerine inmeyi, kılıcımın küt tarafıyla o keleklerin tepelerine aklı başa getirici bir kaç darbe indirmeyi, yemekleri kapıp aynı hızla ortamdan uzaklaşmayı hayal ediyorum. Tabi amazonluk var serde, ortamı terkederken de aaalilililili diye Xena zılgıtı atmayı ihmal etmiyorum. Kelekler cezasını buluyor, yemekler de hak ettikleri taktiri görüyor. Herkes mutlu oluyor.
0 yorum:
Yorum Gönder