Bugün keşfettim ki "tutku" kavramı hakkında tamamen yanlış teoriler üretmişiz. Sanıyoruz ki tutku ancak yetişkin hayatına özgü bir kavram. Diyoruz ki ergenliğe adım atınca başlıyor tutku ile ilişkilerimiz. Cinsel uyanış, karşı cinse ilgi, yahut (cinsel tercihe göre) aynı cinse ilgi... Tutku ancak böyle başlıyor yetişkin aklımızca.
Yanlış oysa ki bu teoriler. Tümü yanlış. Kendimden biliyorum. Tutku daha kreşteyken benimleydi. Hem de nasıl! Her çocuk gibi zamanla bitecek bir oyuncak ilgisi var sanıyordu ailem kendi veletlerinde (o ben oluyorum). Yanıldılar.
Ahh 80'lerin Kadıköy'ü. Kaçınız anımsıyor o günleri? Mayısgülü Caddesinden aşağı doğru vurunca kendinizi, taa denize, Kadıköy İskelesi'ne kadar uzanan o yolun her bir yanına dizilmiş kırtasiye dükkanlarını kaçınız anımsıyor? Ben tutkuyu adı kırtasiye diye "ne olmuş yani" omuz silkişiyle okuyup geçtiğiniz dükkanlarda öğrendim. O günlerde kırtasiye dükkanlarının içi türlü kalem, silgi, defter, kitap, kartpostal, haritaya ev sahipliği yapıyordu yapmasına ama, asıl cümbüş oyuncak kısmındaydı. Ben tutkuyu işte o oyuncak reyonlarında tanıdım.
Hayal edin ilkokula yürüyerek gittiğiniz ve döndüğünüz her allahın günü o dükkanların muhteşem oyuncaklara boğulmuş vitrinlerine hiç sıkılmadan baktığınızı. Her oyuncağın durduğu noktayı ezberleyip yeri boşalınca "birileri almış, gitmiş" diye hüzünlendiğinizi... Tutku...
Binlerce nesnesi vardı tutkumun. Teneke kurgulu arabalar, legolar, Fatoş bebekler, minyatür ordular, yapbozlar, mini mini evcilik takımları, renk renk toplar, bilyeler, üzeri resimli balonlar, mini müzik aletleri, kağıt bebekler, pille çalışan robotlar, maket uçaklar, tren setleri, peluş hayvanlar, Sindy bebekler, bebek evleri, mini mobilyalar, Pilsan'ın mini mekanikleri. Tutku...
Rüyalarımda Pilsan'ın Kovboy kasabasının bütün mekanlarına sahip olduğumu görürdüm. Ah o pencereleri-kapıları açılan, içleri minicik mobilyalarla dolu kovboy evleri, kaleleri... Bit kadar tabancaları, tüfekleri, boyun fularları, kovboy şapkaları, masaları sandalyeleri. Tutku...
Öylesi bir tutkuydu ki, minicik yaşımda güç bela edindiğim az sayıda oyuncağı orijinal kutusunda, gözüm gibi saklayarak koruyup kolladım. Şükürler olsun o tutkuya. Pilsan'larım azıcık bir yıpranmayla da olsa, ilk günlerindeki kadar sağlamlar bugün.
İşte sizi tanıştırmak için getirdiğim en sevgili tutkum: Mini Mekanik Kovboy Kasabası'nın güzide hemşiresinin evi. Bütün kasaba mekanları gibi onun da kapıları pencereleri tek tek açılabilmekte. Evin arka tarafına yapılan iki kanat açılarak mini mini bir oyun mekanına sığacak mini mini elleri beklemekte. Ve kapıların ardında kalan mekanda hemşire Bonnie (bu adı vermiştim ona) hasta yatağındaki bir haydut tarafından kurşunlanmış kovboyu iyileştirmeye çabalamakta.
0 yorum:
Yorum Gönder