Az kişi vardır selebriti olup da tanışmayı, hatta dost olmayı hayal ettiğim. Sunay Akın o nadirane isimlerden biridir. Neden Sunay Akın? TV’de sık göründüğü için mi? Yazar olduğu için mi? Deb-i derya mukabilinden hikaye anlatıcısı olduğu için mi? Kara gözü yahut kara kaşı için mi? Hiçbiri için değil. Sadece ve sadece oyuncak sevgisi için! Çünkü kendimi bildim bileli o sevgiyi hiç yitirmedim. Ve Sunay Akın da tanıdığım tek kişidir o sevginin varlığını gözlerinden okuyabildiğim.
Yetişkin yaşlarda süren oyuncak sevgisi çaresi olmayan bir hastalık gibidir. Ne acı... Oyuncağa hiç değer vermeyen bir ülkedir benim canım memleketim. Kimse saklamaz çocukluğundan kalan emektar oyuncaklarını. Sağlam kalmayı başarabilmiş güzel yüzlü Fatoş bebekler ya da Pilsan kovboy takımları amca kızlarına, teyze oğullarına devredilir. Vahşi ruhlu bir velet ele geçirip parça pinçik edene ve çöpkutusunu boylayana kadar o evden bu eve atılır çilekeş oyuncaklar. Hiçbir Türk çocuğu üzerine titremeyi akıl etmez oyuncaklarının. Ve hiçbir Türk ebeveyn, o oyuncakları anı niyetine saklamayı düşünmez. Her halt ‘ileride anısı olur’ diye depolanırken, bir tek oyuncaklar fazlalıktır evlere. Çocuklar büyüyünce, sobaya fırlatılıp atılmış kurşun asker hüznüyle öteleniverir.
İşte bu yüzden kime “eski oyuncakların ne oldu?” diye sorduysam hep aynı cevabı almışımdır: “Çoktan yok olup (atılıp-parçalanıp-kaybolup-dağıtılıp) gittiler.”
Neden çaresi olmayan bir hastalık gibidir oyuncak sevgisi? Çünkü koleksiyonunu yapamazsınız. Onlara ulaşamazsınız. Bir tek oyuncak bulamazsınız doğup büyüdüğünüz topraklara ait. Mecburen yüzünüzü batıya döner, ebay gibi sitelerde ararsınız eski oyuncakları. Bir bakarsınız ki, bütün bir maaşınızı verseniz içlerinden bir tekini satın alamayacak durumdasınızdır. Çünkü gevur her konunun olduğu gibi oyuncakların da değerini bilmiştir. İşte o zaman Sunay Akın gelir aklınıza. TV’lere yaptığı programlardan ve kişisel sahne şovlarından kazandığı parayı bir tek şeye, oyuncağa yatıran adam.
Yetişkin yaşlarda süren oyuncak sevgisi çaresi olmayan bir hastalık gibidir. Ne acı... Oyuncağa hiç değer vermeyen bir ülkedir benim canım memleketim. Kimse saklamaz çocukluğundan kalan emektar oyuncaklarını. Sağlam kalmayı başarabilmiş güzel yüzlü Fatoş bebekler ya da Pilsan kovboy takımları amca kızlarına, teyze oğullarına devredilir. Vahşi ruhlu bir velet ele geçirip parça pinçik edene ve çöpkutusunu boylayana kadar o evden bu eve atılır çilekeş oyuncaklar. Hiçbir Türk çocuğu üzerine titremeyi akıl etmez oyuncaklarının. Ve hiçbir Türk ebeveyn, o oyuncakları anı niyetine saklamayı düşünmez. Her halt ‘ileride anısı olur’ diye depolanırken, bir tek oyuncaklar fazlalıktır evlere. Çocuklar büyüyünce, sobaya fırlatılıp atılmış kurşun asker hüznüyle öteleniverir.
İşte bu yüzden kime “eski oyuncakların ne oldu?” diye sorduysam hep aynı cevabı almışımdır: “Çoktan yok olup (atılıp-parçalanıp-kaybolup-dağıtılıp) gittiler.”
Neden çaresi olmayan bir hastalık gibidir oyuncak sevgisi? Çünkü koleksiyonunu yapamazsınız. Onlara ulaşamazsınız. Bir tek oyuncak bulamazsınız doğup büyüdüğünüz topraklara ait. Mecburen yüzünüzü batıya döner, ebay gibi sitelerde ararsınız eski oyuncakları. Bir bakarsınız ki, bütün bir maaşınızı verseniz içlerinden bir tekini satın alamayacak durumdasınızdır. Çünkü gevur her konunun olduğu gibi oyuncakların da değerini bilmiştir. İşte o zaman Sunay Akın gelir aklınıza. TV’lere yaptığı programlardan ve kişisel sahne şovlarından kazandığı parayı bir tek şeye, oyuncağa yatıran adam.
0 yorum:
Yorum Gönder