The Duchess filmiyle rastlaşınca tv'de, göz ucuyla izledim. Hatta Düşes'in hikayesini okuyup, hüzünlendim. Bir bahtı kara kadın hikayesi daha... Ancak yeterince dert tasa yüzü gören bloguma bir nefes alma ihtimali doğsun diye anlatmayacağım hakkında okuduklarımı. Herneyse, film son bulduğunda soundtrack'ının ne kadar güzel olduğuna dair ani bir aydınlanma yaşadım. Yazma müziği dediğim türden notalardı. "İşte" dedim, "bu dönemin yazma müziğini buldum".
Amatör yazılarıma her dönem ayrı bir film soundtrack'ı yakıştırırım. Örneğin arkaik öykülerimin takıntı müziği The English Patient'a aittir. Unutulmaz Macar ninnisi Szerelem, Szerelem'i dinlemeye hala cesaret edemem. Fena vurur. Elbette mesleki damarımı kabartan Herodot'un rüzgarlarının tanımlandığı notaların yerini tutabilecek bir başka nota silsilesi de bilmem.
Bir dönemin roman düzeltme süreci boyunca Lord of the Rings'di eşlikçim. Dinlerken gözlerimin önünde Elf diyarlarının belirmesi hayal gücümü beslerdi. Ve cesaret aşılardı bana savaş notaları. Devam etmek zor zanaattı, ama o müzikle mümkündü.
Şimdi The Duchess'in notaları geldi misafirliğe. Hem huzurlu hem hüzünlü.
Yazmak lazım...
19 Ağustos 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder